4 Haziran 2016 Cumartesi

Şiir de severdi...(1)



Yok , ölüme merak sarmadım korkmayın... Yaşayacak ne kadar vaktim varsa hepsini alıp da gideceğim bu dünyadan...

Ama takıldı aklıma işte...

Şiir severim, eskiden yazardım da ama okumak da büyük bir zenginlik, hoşnutluk...

Lakin farkettim ki kimse bilmiyor bunu. Etrafımda şiir sever, edebiyat sever kimsecikler yok...

Dost dediğim, arkadaş dediğim insanlardan hiç biri sevmez şiiri, ya da bilmiyorum

belki de onlar da benim gibi açık etmiyorlar...




Neyse diyeceğim o ki ;

Göçüp gittiğimde buralardan, aklınıza gelirde anarsanız bir gün beni , şiir de severdi diyin arkamdan,




Hatta zannetmiyorum ama çok özlerseniz beni rakı sofrasında benim için şiir de okuyun...




İşte arkamdan okunacak sevdiğim şiirler listesi :)




O VAR - Özdemir ASAF




Gözlerimizin önünde

İlginç bir yaşam sürdürdü.

Anlattı, dinledi, güldürdü,

Ölümü düşünmüyorduk,

Düşündürdü.







DİYEK - Özdemir ASAF




Türkiye'de İstanbul ne ise,

İstanbul'da gece ne ise,

Yürürken düşünmek ne ise,

Seni umutmamacasına düşünmek ne ise,

Unutmamanın anlamı ne ise,

Seni sevmek ne ise,

Saklayayım, yok söyleyeyim derken

Birden aşka düşmek ne ise.

Her neyse..




MUM ALEVİYLE OYNAYAN KEDİNİN ÖYKÜSÜ - Özdemir ASAF





Bir mum yanıyordu bir evin bir odasında

O evde bir de kedi vardı.

Geceler indiğinde kendi havasında

Mum yanar, kedi de oynardı.


Mumun yandığı gecelerden birinde

Kedi oyunlarına daldı.

Oyun arayan gözlerinde

Mumun alevi yandı,

Baktı,

Mumun titrek alevinde

Oyuna çağıran bir hava vardı.


Oyunlarını büyüten kedi büyüdü

Kendi türünde çocukcasına,

Döndü dolaştı, yavaş yavaş yürüdü

Geldi mumun yanına, oyuncakcasına.

Bir baktı, bir daha, bir daha baktı

Mumun alevinin dalgalanmasına

Uzandı bir el attı.

Bıyıklarını yaktırmadan anlamayacaktı..

İlk kez gördüğü mumun yakmasına

İnanmayacaktı.


Kedi, oyunlarında büyüyordu,

Mum, üşüyordu yanmalarında.

Zaman ikili yürüyordu

Aralarında.

Bir ayrışım görünüyordu

Birinin yanmalarında

Öbürünün oynamalarında.


Kedi oyunlarında büyüyordu,

Yitirerek gitgide oyunlarını.

Mum küçülüyordu yanmalarında,

Yitirerek gitgide yakmalarını.


Oynarken büyüyen kedi yanacak,

Aydınlatırken küçülen mum yakacaktı.

Küçülen yaka-yaka aydınlatacak,

Büyüyen yana yana anlayacaktı.


Bir mum yanmasından

Ve bir kedi oyunundan

Kaldı sonunda

Bir gecenin tam ortasında

Bir evin bir odasında

Göz-göze susan

İki insan.


Mum yandı bitti,

Kedi büyüdü gitti.

Oyunlar karıştı gecelerde

Suskun uykusuzluklara.


O iki insandan, sonunda

Birinin anılarında kedi,

Birinin dalmalarında mum

Kaldı gitti.


Nerede bir mum yansa şimdi,

Nerede oynasa bir kedi,

Birbirine yansıyor, karışıyor gölgeleri..

Bugün dün gibi oluyor,

Dün bugün gibi.

Mum ellerimi tırmalıyor,

Belleğimi yakıyor kedinin elleri.






O YOLDA - Özdemir ASAF






Geliyor sandığım gidiyor çıktı.

Başlıyor umduğum bitiyor çıktı,

Üstüne-üstüne gittim, ne gidiş

Altına-altına iniyor çıktı.




Uyu büyü dendi, düşüme gittim,

Haydi işe dendi, işime gittim,

Yaşa yaşa dendi, yaşıma gittim,

Yendiğim sandığım yeniyor çıktı.




Bozguna benziyor, saklasam olmaz,

Eskiye yeniden başlasam olmaz,

Yakıştırsam olmaz, yazmasam olmaz,

Maviye boyadım, baktım mor çıktı.




Sapsarı saçlarım vardı, aklaştı,

Anılar üstüste bindi yükleşti,

Bir büyük oyunun sonu yaklaştı,

Tüm yanan ışıklar sönüyor çıktı.




Gözümde bir ışık, çağırıyordu,

Beşikte bir çocuk, bağırıyordu,

Öyle bir düğündü, çan çalıyordu,

Gel çanı sandım git çalıyor çıktı.




Kimler kimler yoktu bizim kervanda,

Birer birer indi hepsi bir handa,

Savurduk sap saman biz bu harmanda,

Bir gidiş yoluydu, dönüyor çıktı.






YALNIZLIĞA ÖVGÜ - Özdemir ASAF


Mutluluğun gözü kordur,

Yalnızlık sağır.

Ondandır biri tökezleyerek yürür,

Oburu uykusunda bile bağırır.




Mutluluk yalnız kendisini görür;

Unutur bu yüzden ilkin kendisini.

Yalnızlık kendi tutukluğunda özgür,

Boyuna bekler donsun diye sesini.




Mutluluk alışır kendisine, ölümden beter;

Borçsuzluğuyla ovunur, ama kedisi doğurmaz.

Yalnızlığın gidecek bir yeri yoktur;

Boyuna kapısına döner, açan olmaz.




Mutluluğun mezarları, yalnızlığın heykeli var...

Her ikisinin de saksılarında çiçek.

Biri hep başka bir renkle solar,

Öbürüyse ha açtı, ha açmayacak.






ADALI VE BEN - Özdemir ASAF


Adalı’nın alnına yazmışlar denizi

Sonra çizgi çizgi kesmişler,

Gömleğine dikmişler

Adalı’nın.


Adalı’nın kentte durumu yaman..

Gömleğim deniz diyor

Sorunca

Ama içki başına vuruyor, zaman zaman

Direniyor Adalı;

Tam kafayı bulunca

Ben sarhoş olmam

Benim her şeyim deniz diyor,

Boyuna adadan söz ediyor.


Takılıyorum,

Adalı diyorum, sevgilin de mi deniz

Sen ondan haber ver..

Susuyor dik dik bakıyor bana

Adalı beni sever,

Adalı bana küfür etmez..

Adalı diyorum boş ver

Bir başka yere diyorum gidip içelim bu gece..

İnsan sevdiği sürece

Uykusu gelmez.


Dalıyoruz bir gecenin içine..

Adalı bi sözümü iki etmez.






GÜNBEGÜN - Özdemir ASAF


Benim mezarlarımda ölü yok;

Hep yaşamış olanlar var..

Anılarımda bir yer

Dinmeksizin acıyor,

Günbegün,

Bundan.




Güldüğümü görenler

Bana bakıyor,

Görüyorum..

Ağlasam geçer,

Biliyorum..

Ağlanmıyor.


5 Ağustos 2014 Salı

Son yazı : İNTERBUS

Eveet ...Gelelim işin özüne...

İnterbus ile Avrupa macerasında ne lazım ne değil,artıları ne ,eksileri ne , neler yapabilirsiniz, nasıl hazırlanmalı ne almalı yanınıza ...Bu soruların cevaplarını az sonra bulacaksınız :)

İnterbus , AVSAT- Avrupa Sanat Topluluğu adlı derneğin gençlerin Avrupayı gezip ufukları açılsın diye düzenlediği trenle yapılan interrailin geliştirilmiş hali olan bir gezi programı...En büyük avantajı ucuz olması :)

Program ile ilgili bilgiyi   http://www.avsat.org/  sitesinden alabilirsiniz.Arkadaşlara çekinmeden aklınıza takılan her soruyu sorabilirsiniz.Çok iyi insanlar, gerçek :)

Olaya başvuru sürecinden başlayalım;

-  Başvuru formunu özenle doldurmalısınız, çünkü çok başvuru var ve bir şekilde bu başvuruların elenmesi gerekiyor. :) Onun için formu dürüst ve içten bir şekilde doldurursanız seçilme şansınız artacaktır.

- Seçildikten sonra ise telefon, SMS mail yoluyla bilgilendirilecek ücret,vize ,pasaport işlemleri hakkında sizi yönlendirecekler...

- Belki bizde öyle oldu bilmiyorum ama işlemler ve hazırlanmanız için kısa bir süre kalıyor,bunun için size seçildiğinizi öğrendiğiniz an bazı hazırlıkları yapmaya başlamanızı tavsiye ederim...Bunlardan bence en ama en önemlisi gideceğiniz şehirler hakkında bilgi toplamaya başlamak.Nereleri gezip göreceksiniz, merakınız varsa gezeceğiniz yerlerin tarihi hakkında bilgi,  şehirlerin neleri ünlü , nerede ne yiyip içebilirsiniz, ortalama fiyatlar ne kadar? Bu gibi bilgilerle maceranıza başladığınızda inanın çok daha verimli ve eğlenceli bir gezi olacak...
İnterbus ailesinin geliştirmesi gereken bir noktayı ki bu nokta rehberlik konusu oluyor, siz bu şekilde rahatça kapatabilirsiniz.

- Gezi sırasında yanınıza ne alacaksınız? sorunsalına gelince;
İlgili arkadaşlar yine sizi bilgilendirip bir liste verecekler size, ben de burada bana göre birkaç can alıcı noktaya değinmek istiyorum.

* Sigara içiyorsanız, yanınıza mutlaka  1 karton alın, ve ilk uğradığınız freeshop'ta takviye edin sonra 1 paket sigaraya 5 Euro vermek zorunda kalırsınız canınız yanar.

* Suyu bence Türkiye'den almanıza gerek yok. Uğradığınız ilk şehirlerde 1,5 Litrelik suyu 1 Euro gibi fiyatlara bir iki tane alıp idare edebilirisiniz.Bazı şehirlerde bol bol çeşme var.bunları kullanın :)
Su alırken kullanacağınız cümle NO GAS  ,unutmayın sonra su yerine soda içer durursunuz :)

*Konserve hayati önem taşıyacak yolculuğunuzda.Ben sarma barbunya falan da almıştım ama iyi olmuyor.
Nutella'ya krem peynire ve lite tonbalığına yüklenin derim...Özellikle nutella can oluyor oralarda...

*Kıyafet ve diğer konularda arkadaşların önerilerine uymaya özen gösterin.Yaz döneminde gidecekseniz bol bol tişört almalısınız yanınıza.

* Özellikle tuvalet konusunda bol bol ıslak mendil ve selpak hatta bulabilir ve üşenmezseniz yanınızda taşımaya klozet kapak örtüsü alabilirsiniz yanınıza :)

*Bavul taşıma vs konusunda bir interrail deki gibi asla bir problem yaşamıyorsunuz ama yine de eşyalarınızı minimumda tutun ki dönüşte alacağınız bir sürü şey olacak, onlara da yer olsun :)

*Mutlaka bir sırt çantanız olsun.İçinde rutin kullandığınız malzemeleri ve bir iki günlük ihtiyacınız olan malzemeler bulundurun.

*Fotoğraf için mümkünse profesyonel bir şey olsun yanınızda, keyfi bir başka oluyor.S elfie'cilerden değilseniz tabi :)
Makina için yine mümkünse yedek bataryanız olsun yanınızda çünkü her daim şarj etme şansınız olmayabilir...

*Cep telefonlarınız şarjı konusunda çok sıkıntı yaşamıyorsunuz.Problem olmuyor.
Hattınızı yurt dışına açtırmayı unutmayın. Küçük bir yurt dışı konuşma paketi alabilirsiniz ama internet paketi almayın gereksiz pahalı.Wi-fi yi gititğiniz her yerde söke söke bulup sömürüyorsunuz zaten  :)

*Çok önemli bir nokta, gitmeden telefonunuza  gideceğiniz ülkelerin şehirlerin haritalarını indirirseniz, GPS'i ücretsiz olarak çok rahat şekilde kullanabilirsiniz...

İnterbus ailesindeki arkadaşların söylediklerini ve burada yazılanları göz önüne alıp gezinize başlarsanız hiç bir problem yaşamayacağınızı garanti edebilirim.

Gezi sürecinde ise ;

* Tuvalet, banyo olaylarını  takmayın , bir çaresi bulunuyor, kimse pislik içinde yaşamıyor :)

* Konaklama mekanlarına eleştirel yaklaşıp keyfinizi kaçırmayın,keyfini çıkarın,5 yıldızlı bir tatile gitmediğinizin bilincindesiniz zaten...He buradan  mekanlar çok kötü gibi bir anlam çıkmasın.Tatmin edici oluyorlar. :)

*Konakladığınız şehirlerde mümkünse gece dışarı çıkın, kimseyi beklemeyin,siz gidin arkanızdan gelenler olacaktır kesin :)

* Dil konusu gerçekten problem değil.Grubunuzda mutlaka ingilizcesi iyi olan bir arkadaş çıkar.Olmasa bile bir kaç kelimeyle bile işinizi görebiliyorsunuz.İnsanlığın ortak dili olan mimik ve el kol hareketlerini kullanmaktan çekinmeyin :)

*En önemli konulardan bir tanesi çıkıntılık,artistlik yapmayın :) , Sevecen, soğukkanlı olmaya çalışın,empati duygunuzun tavan yapmasını sağlayın :) . Bir otobüsün içinde 50 kişiyle 15 gün geçireceksiniz. Kendinizi soyutlarsanız eğlenemezsiniz,olayları akışına bırakın...On numara arkadaşlıklar dostluklar edinecek, deli gibi eğleneceksiniz,hazırlıklı olun :)

Aklıma gelenler bunlar.
İnterbus macerasını yaşayanlardan olursanız şanslı insanlardansınız demektir, değerini bilin  :)

Sözün sonu ;
Caner, Ezgim ve İskender'e  tekrar çok teşekkür ediyorum.On numara insanlarsınız...
Başka maceralarda görüşmek üzere...









İnterbus Macerası 10.Bölüm Lübyana-Belgrad-Sofya

Maceramızın son 3 şehri açıkçası biraz gümbürtüye geldi denebilir.Akşama denk gelen saatlerde şehirlerde olduk ve aceleye geldi.Tabii bunda artık maceranın sonu olmasının ve bitkinliğinde etkisi vardır elbet.

İlk durağımız Slovenya'nın başkenti ve en büyük şehri olan Lübyana'ydı. Nüfusu 300 bin civarı.
Lübyana'da akşam saatlerinde vardık.Caner başkanın küçük şehir çabuk sıkılırsınız dediği şehirden çıkmak istemedik :) Şöyle ki , festival dönemiydi sanırım, her meydanda bir konser vardı.Ben kendi adıma muhteşem eğlendim denebilir...

Saatin geç olması ve kendimi eğlenceye vurmam sebebiyle :)  adam gibi fotoğraf yok o yüzden fotoğrafsız geçiyorum bu şehri ama bu beğenmediğim anlamına gelmesin.Gezi boyunca en beğendiğim şirin , tatlı şehirlerdendi.Tekrar gelinebilir, hele bir de tatilinizi festival zamanlarına denk getirirseniz tadından yenmez :)

Slovenya'dan sonraki durağımız Sırbistan'ın başkenti Belgrad.
Şehir biraz uyuz .Euro ile alışveriş yapamıyorsunuz hiçbir yerde. Gerçi bunlara bir kuruş bile bırakmam diyen zihniyetteyseniz sizin için önemsiz bir ayrıntı ama bence öyle düşünmeyin.Turist olarak gittiğinizde şehirde kötü karşılanma olasılığınız çok çok düşük.

Şehir tarihi ve kültürel bakımdan zengin olduğu kadar gece hayatı ile de ünlü,lakin biz onun tadına varamadık:(
Dediğim gibi aceleyle gezilen şehirler arasında olduğundan Belgrad kalesini ve oradan da kendimizi aşağı salarak trafiğe kapalı ana caddesinde turlamakla yetindik...



Yes.. Sıradaki şehir Sofya ve ben itiraf ediyorum bu şehir hakkında ne bir şey hatırlıyorum ne fotoğraf var,boş geçmiş bir şehir yani...
Gecenin bir saatinde inip arkadaşların çok kalmayalım gidelim ısrarlarıyla gece hayatına bile akamadan ayrıldığımız şehir olarak geçecek bu yazıda maalesef...
Evet ,interbus macerasının sonu bu. Sofya'dan sonra dönüşe geçip Edirne İstanbul ve Ankara'da herkesi evlerine bıraktı otobüsümüz :)

İnterbus hakkında son bir yazı daha olacak o da işin özeti tecrübeler püf noktalar vs hakkında...

See you...
:)


3 Ağustos 2014 Pazar

İnterbus Macerası 9.Bölüm Roma-Venedik

Gladyatörler şehri Roma'da 3 gün...
Biraz şansızdık çünkü her yerde tadilat vardı.Aşk çeşmesi kurumuştu mesela biz geliyoruz diye :)

Roma'da kaldığımız yer şehrin baya dışında bungalovlardan oluşmuş büyük bir alana yayılan gençlik köyü gibi bir yerdi. Ortak banyo tuvalet ve oda koşulları çok iyi olmasa da beklentileriniz çok yüksek değilse memnun olacaksınız.Havuzu ve barı vardı bana yetti :)
Bizimle birlikte mezuniyetlerini kutlamaya gelmiş ergen bir grup vardı.Almanya mı Avusturya mı çözemedim ama eğlenceli bir gruptu :)

Gelelim Roma'ya: Şehir açık hava müzesi gibi. Her yerde bir eser ,bir bina bir anıt vs...
İstanbul gibi yani.Bir imparatorluk şehri ne de olsa.Tek farkı bizden daha iyi sahiplenmeleri...

Gezdiğim yerlerin başlıcalarını yazacağım burada fakat, zaten gezerken bulacaksınız hepsini.Her yol Roma'ya çıkar diye bir söz var ya. Aynen öyle.Kaybolmanın zor olduğu bir şehir.Okadar ki 3. gün turistlere yol tarifi bile yaptım yani :)

Gezilecek yerlerden ilki Colloseum tabii ki, insanlar birbirini katlederken 55 bin kişinin çığlıklar atarak neşeyle ve coşkuyla izledikleri mekan. Bir de bize barbar derler ya...


2.Victor Emmanuel ,İspanyol merdivenleri, Pantheon, Aşıklar çeşmesi, Piazzo Navona,Sant Aggelo Kalesi ve tabiiki Vatikan... Buralara da eliniz mahkum uğrayacaksınız zaten.

Ben özellikle Piazzo Navona yı anlatacağım biraz. adından da anlaşılacğaı üzere burası bir meydan :) 
Orta çağda at üstünde mızraklarla yapılan dövüşlerin yapıldığı meydanlardan bir tanesi imiş.Şimdi ise sokak sanatçılarına ev sahipliği yapan etrafı da cafe ve restaurantlarla çevrili bir meydan haline gelmiş. Kaldırımlara oturup içkinizi alıp zaman geçirebileceğiniz bir meydan ayrıca :) Akşamları daha da bir güzel  oluyor...

Roma da meydan bol. Hepsi de kendine göre güzel ...Ama her şehirde tavsiye ettiğim üzere arka sokaklarda kaybolmayı deneyin. Çok güzel caddeler mekanlar keşfedeceğinizi garanti ederim...



Fotoğraflar o kadar çok ki paylaşmakla bitmez tabii...Gidince sizde göreceksiniz bunu,ama tavsiye bakmakla görmek arasındaki farkı algılayıp fotoğraf çekmekle görüp güzellikleri aklınıza kazımanın arasındaki dengeyi iyi kurmalısınız...

İtalya deyince akla gelenler arasında makarna ve pizza var tabiiki.He birde Roma dondurması.
Peki bunları nerede yemelisiniz? 
Valla biz de deneyerek öğrendik :) 
Makarna ve dondurma için adres veremeyeceğim ama şunu söylemeliyim ki en lezzetlileri arka sokoklarda oluyor genelde :)
Pizza için ise güzide arkadaşımın önerisiyle gittiğimiz ve Romanın en iyilerindne olan Pizzeria Bafetto.
Mekan salaş, fakat pizzalar muhteşem.Zaten kalabalıktan anlayacaksınız. :) 

Dondurmalardan da vodkalı olanlardan denemelisiniz :) 



Roma! Yaşaması kolay bir şehir gibi duruyor.İnsanları güzel,anlaşması kolay. Çok milliyetçi derler İtalyanlar için ama ben öyle hissetmedim. Fransızlar daha berbattı bu konuda ...
3 gün biraz fazla gibi Roma'ya ama iyi bir programla biraz daha merkezden uzaklaşarak daha dolu dolu yaşanabilir aşıklar şehri  Roma...

Roma'dan sonraki  durağımız Venedik.
Kanallar ve köprüler şehri.Saymadım ama 400 köprünün birbirine bağladığı 118 adacıktan oluşuyor bu şehir.
Şehir nüfusu 70 bin kadar ve bunun yarısı geçimini turizmden karşılıyor.
Maskeleri ve dürüm pizzaları ünlü...
Burada kaybolmamak elde değil. Onun için kendinize bir buluşma noktası belirleyin ki bizde ana tren istasyonuydu, ve kaybolun ... Kaybolun olmasına ama San Marco Meydanı , San Marco Bazilikası Rialta köprüsünü sakın ha atlamayın :)

Şehirde yeme içme konaklama alışveriş hepsi çok pahalı...San Marco meydanında 1 kahveye 10 avro verdim :) Ayrıca servis ücreti masa ücreti gibi extra ücretler de çıkıyor karşınıza ...Onun içindir ki yine arka  ve ara sokaklar ilk tercihiniz olsun her zaman ki gibi :) 

Şu gondol muhabbetine gelince. 30 dakikası 80 Avro gibi birşeydi sanırım 7 kişi binilebiliyor en çok ve pazarlık şansınız yok.
Şahsen ben Venedik'ten çok haz etmemekle beraber tekrar gelirsem bir anlamı olsun diye 7 sap bir gondola binmeyi tercih etmedim :) arkadaşlar alınmasınlar.
Evet pahalı bir aktivite lakin o gondol olayını paraya kıyıp sevdiğinizle güzel mehtaplı bir gecede gerçekleştirmek daha mantıklı geldi bana :)



Evet interbus ile Avrupa macerasının sonuna yaklaşıyoruz artık.Son 3 şehrimiz kaldı: Lübyana, Belgrad ve Sofya...
Sonraki bölümde bu üç şehri kısaca anlattıktan sonra bir de kapanış yazısıyla interbus'ın özetini geçeceğiz ve bu macera da blog çöplüğünün   tozlu sayfalarında yerini alacak :) 




22 Temmuz 2014 Salı

İnterbus 8.Bölüm Pisa - Florensa

Fransa'dan İtalya'ya doğru giderken kahvaltımızı nerede yaptık dersiniz. Alp dağların eteğinde bir nehrin kenarında. Maalesef o muhteşem güzellikleri hakkıyla çekecek fotoğraf makinem yoktu.Ama şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim size, o yolda sakın uyumayın.Böyle bir doğa güzelliğine çok nadir rastlarsınız.Sakın uyumayın :)



İtalya'daki ilk durağımız Pisa şehri. Burası şehir şehir olmasına ama bizim kasabalardan farkı yok gibi...
Buraya sadece ünlü  eğik Pisa kulesini görmeye gelirsiniz, o kadar.
O eğik kule normalde hemen yanı başında olan katedralin çan kulesi olarak inşa edilmiş.Zeminin yumuşaklığı yüzünden her yıl yavaş yavaş eğilmeye başlanmış. Artık yıkılmasından korkulduğundan dolayı 1990 - 2000 yılları arasında kapalı kalmış ve 20 milyon sterlin bir harcama ile 45 cm'lik bir düzleştirme çalışması yapılmış....

Dünya mirasına da alınan kuleyi görmek güzel, fotoğraflamak ayrı bir zevkli, hele ki o klasik pozlarınızdan verdiyseniz değmeyin keyfinize... :)

Şunu söylemeden geçmeyeceğim.Küçük çarşısından hediyelik eşya satan dükkanlar var sıra sıra. Burada Dükkanında Türk Bayrağı dalgalanan  çapulcu bir arkadaşımız var, nereli olduğunu hatırlayamadım şimdi.Gerçeği benim bunlar hep sahte deyip duruyordu ,he bir de param olsa da ben alsam falan diyordu :) Tabii amaç para kazanmak başka bir şey değil ama uğrayın sohbet edin eğlenceli eleman :)






Pisa'dan sonraki durağımız Floransa. Akşam saatlerinde vardığımız Floransa aklıma hemen Da vinci dizisi geliyor...Zamanın büyük Floransa cumhuriyeti he :) Şehir aşırı bakımlı ve temiz olmasa da  kendine has bir dokusu olduğu çok net.Tarih akıyor her tarafından .Şehrin özellikle ara sokaklarını gezerken hissediyorsunuz bunu.
Dediğim gibi geç saatlerde geldiğimiz için çok da gezemedik. Mamamiya adlı şirin bir restaurantta değişik soslu makarnalarımızla ekmeklerimizi yedikten sonra - ki belirtmek isterim ekmeği istemeden getirdiler ayrıca gene olarak makarnalar çok da başarılı değildi ve pahalıydı - ara sokaklarında dolaştıktan sonra yine biralarımızı alıp Signoria Meydanında kilisenin önüne çöküp caminin önünde içsek ne yaparlar bize diye aklımdan geçirirken demlenmeye başladım.
Bu arada değinmeden geçemeyeceğim şey şu Avrupa'nın en güzel yanlarından birisi de içkinin ucuz olması :)

Floransadaki en güzel anlardan bir tanesi de benim için gecenin bir yarısında  nehrin kıyısında Tango yapan çiftleri izlemek olmuştur. Burada da insanların eğlencesi bu işte ...Daha öncede söyledim Aşk şehrini Aşıklar şehrini Paris'ten Fransa'dan alıp İtalya'ya vermek gerekli bence :)





İtalya'da asıl hedefimiz Roma olduğundan Pisa ve Floransa atıştırmalık gibi oldu.He hiç gelmeyin demem gelin tabii.İtalya'ya kadar gelip de Pisa kulesini ve zamanın büyük merkezlerinden Floransa' yı görmeden gitmek olmaz.

En kötü peynirinizi şarabınızı alıp bir bahçeye parka meydana gider o atmosferde demlenirsiniz. Çok da güzel olur... :)



20 Temmuz 2014 Pazar

İnterbus Macerası 7. Bölüm Paris

Şehre ilk girdiğinizde Paris'e mi  girdiniz anlamıyorsunuz...Öyle kalabalık, öyle bir trafik. Hele bir de ilk indiğiniz yerde 50 cente don satılan bir yer olunca iyicene aklınız karışıyor. :)

Lakin  kolunuza yapışıp bileklik satmaya çalışan afrikalı arkadaşlardan kurtulup ressamlar tepesine çıkıp manzarayı gördüğünüzde ve o çimlere uzandığınızda ehh evet Paris'teyim galiba diyebiliyorsunuz...



Resimden çok anlamasam da Picasso'nun , Van Gogh 'un burada resim yaptığını düşünmek ayrı bir duygu yaratıyor insanda...

Ressamlar tepesinden sonra şu Eyfel Kulesini bir görelim dedik :)
Gerçekten büyüleyici bir yapı.  300 metre yüksekliğinde demirden bir kule...Geceleri de ışık gösteriyle bir başka muhteşem görünüyor.Etrafındaki meydandaki çimlerde uzanıp şarabınızı biranızı yudumlarken Eyfel'i seyretmek gerçekten de romantik.Kiminle gittiğinize dikkat edin aşık olabilirsiniz ona çünkü :) O derece yani :) 

Gerçi interbusla giderseniz Eylfele karşı şarabınızın yada biranızın yanında  ton balığı ve/veya nutella yiyebilirsiniz. - ki daha fazlasını yapan arkadaşlarımızda var :) 

Her iki türle de unutamayacağınız anılarla ayrılacağınız kesin eyfelden :) 

Bu kadar muhteşem bir yapının tarihi de ilginç aslında.Fuar giriş kapısı olarak inşa edilen yapıya dönemin ileri gelenleri ve sanatçıları sokak lambası  ve demir yığını olarak görmüşler ve kule inşaasına karşı imza toplamışlar :). İlk yapıldığında 20 yıllığına izin almış yapı.Lakin sonra yüksekliğiyle iletişimde işe yaradığı için kalmasına izin verilmiş.Günümüzde ise bildiğiniz üzere şehrin sembolü olmuş ve Parisliler arasında Demir Bayan adını almış... 





Eyfel'in sonsuz tadını aldıktan sonra Şanzelize Caddesini dolaşıp Paris sokaklarında kaybolmalıyız dedik ve gezimize başladık...
Şanzelize Caddesi tarladan bozma bir cadde olarak başlamış hayatına..Uzunca ve genişçe bir cadde...en ünlü ve pahalı markaların mağazaları var.Yani hem boyutsal olarak hem de fiyatlar açısından  bizim İstiklalin uzunu ve kalını diyebiliriz kaba bir dille .Ama en güzelde bu anlatıyor bence... Adım başı bir eğlenceye aksiyona ve sokak gösterilerine rastlayabilirsiniz.Çekinmeyin katılın hepsine.Eğleneceğinizi garanti ederim - Hem kim görecek sizi bir daha :)




Blogun amacı fotoğraf paylaşmak ve bende fotoğraf bitmez :) Lakin birazda anlatayım ne yaptık ne ettik diye di mi?

Paris ya burası...Müze dolu... Müze hastasıysanız bulduğunuza girin :) Ama en iyisi Louvre Müzesi tabii Mona Lisa'yı görmedim demezsiniz.Bir de selfie çektirirsiniz ohh tam olur... Müze çok büyük planlı programlı gidin yoksa bitmez ..he bir de dinç gidin yoksa benim gibi dur bir şeyler atıştırayım dediğiniz müzenin önündeki alanda plaj kıvamındaki çimlerde uyuyup kalırsınız Müze falan yalan olur :)

Notre Dame Katadreli de görülmesi gereken yerlerden. Ve aslında sokaklarda dolaşın bol bol.Sonra bir cafeye oturun ama turistik bir cafe olmamasına özen gösterin...

Şu kruvasanlarından deneyin.Utanmayın 3 5 tane yiyebilirsiniz :) Bir de şu nutellalı krepleri var.Ya otobüste gıdım gıdım yediğimiz de nutella orda krebin içine bol kepçeden sürdükleri de nutella lakin tat bambaşka çözmüş değilim :)

Tabii gönül ister ki şöyle Vedat Minör abimizin girdiği bir mekana girip Fransız mutfağını dibine kadar tatmak ...
Ben yapamadım umarım siz yaparsınız :) 

Dikkatimi çeken şey Paris'de cafede küllük istediğimizde yere atmamızı söylediler izmaritleri falan.Değişik gelmişti...

Hmm başka;

Paris aşk şehri aşıklar şehri diye geçiyor güya, O kadar Eyfel'in oralarda takıldım bir tanede şöyle aşkla birbirine bakan sarılan öpüşen bir çift görmedim ya :) bu konuda Roma'yı aşıklar şehri yapmalılar bence :)

Erkekleri hakkında bir yorum yapamayacağım ama bayanları güzel değil.Yani bize anlatılan güzellik de değiller.Evet çoğunun kendine has bir çekiciliği var ama Paris bu daha iyisini bekliyor insan.Eskidenmiş diyorlar şimdiki gençlik kendine bakmıyor diyorlar ama bilemicem tabii... :)) 

Uzun lafın kısası ben yine çok beğenmedim Parisi :) Eyfeli çıkar İstanbul ...Eyfeli çıkartırsan İstanbul öne bile geçer boğazıyla :)

Evet, Paris de 2 gün geçirdikten sonra sıradaki ülke İtalya.orada görüşmek üzere :)


16 Temmuz 2014 Çarşamba

İnterbus Macerası 6. Bölüm Amsterdam-Brüksel

Amsterdam, Amsterdam dediler geldik , iyi de oldu :)

Değişik bir şehirmiş Amsterdam...Yüz ölçümü olarak küçük bir şehir olmasına rağmen çok kalabalık...
O kadar ki artık evler yetmiyor, yüzen evlerde yaşıyor insanlar.Tabii bunda ev fiyatlarının çok yüksek olmasınında etkisi varmış, öyle diyorlar...

Amsterdam bir bisiklet cenneti. Ben bu kadar çok bisikleti anca yarışmalarda falan görmüştüm.Her yer bisiklet...İşe giderken okula giderken , takım elbiseli erkekler,cici cici giyinmiş kızlar...

Gerçi memleket dümdüz tabii .Gelsinler  bir de İstanbul'da binsinler bisiklete de görelim ciğerleri ne kadar sağlam :) 

Şehirde bir tanıdığınız arkadaşınız falan yoksa ve kompak bir gezi turu istiyorsanız hoponhopof turlarını kullanabilirsiniz.Aldığınız tur 24 saat geçerli ve duraklarda inip o çevredeki istediğiniz yerleri gezip bir sonraki araca binebiliyorsunuz...


İlle de görmelisin dediğim ve ille de yapmalısın dediğim şeyler olacak size...

Dam meydanına illa gideceksiniz zaten.Şehrin ünlü meydanı. Gideceğiniz mükemmel müzeler var...Ama şehir bizim ülke gibi değil turist kaynadığı için sıra olabiliyor.Onun için müze biletlerinizi bu meydan ve çevresindeki turist ofislerinden temin edebilirsiniz...

Mutlaka görmeniz gereken müze Madame Tussauds Müzesi. Van Gogh müzesini de görmelisiniz...

I am Amsterdam'a gidin diye tutturabilirler. Valla ne söyliyeyim. yani sabahın köründe falan gidip de boş bulursanız etrafını güzel bir fotoğrafınız olabilir.Aksi halde bir şeye benzemiyor. Benden söylemesi :) 

Burada mutlaka şu mor hollanda ineklerinden yapılma steak yemeli ve bira içmelisiniz...Türk lokantalarından uzak durun.Hem fiyat olarak pahalı hem de tadı tuzu yok yemeklerinin...Dediğimi yapın steak yiyin :) 



Geriye kaldı Redlight ve CoffeeShoplar...
Redlight'a utanmayın gidin .Ticaret kafası nasıl işliyor görün.Adamlar şehrin merkezindeki genelevlerini turistlik alana dönüştürmüşler resmen...Çok ayrıntıya girmicem ama ortam güzel :) Fotoğraf çekmek yasak ondan paylaşamayacağım sizinle ..Ama gidin :)

Coffee shoplara gelince esrar mantar buralardan alabiliyorsunuz. İçerisi çok duman altı oluyor ama  Amsterdam'dasınız unutmayın halka açık her yerde cigaranızı içebilir kekinizi yiyebilirsiniz.Bunun tadını çıkartın.ama çok da abartmayın.Çünkü kafalar gerçekten güzel oluyor...


Amsterdam'da kaldığımız kısa sürede ancak bu kadar gezebildim ama tadını aldım.Gidilecek ve dibine kadar yaşanacak şehirler listeme girdi.

Amsterdam'dan yine ancak 4 saat kalabildiğimiz Brüksel'e geçelim ...Burasıda bu kısa sürede la keşke daha çok kalsaydık dedirten muhteşem şehirlerden bir tanesi.
Çok bir şey yazamayacağım şehir hakkında.Mükemmel bir meydanı var.4 tarafı muhteşem binalarla çevrili.İşeyen çocuk heykeli birası ve çikolatası var :) 4 saatte anca bunlar :) fotoğraflara bakalım bakalım :)




Sonraki durağımız Paris!!! :)


13 Temmuz 2014 Pazar

İnterbus Macerası 5.bölüm Prag- Berlin

İnterbus ile yolculuğumuzun 5. ve 6 günlerini Prag'da geçiriyoruz.Otele gitmeden önceki vaktimizi yine bir tırcılar mekanında kahvaltımızı yapıp oradan da şehre akarak değerlendiriyoruz...

Bu şehirde hayat var gerçekten...Caddeler dolu.Yerlisi turisti herkes dışarıda sanki.Mimari klasik gezi boyunca alışageldiğimiz cinsten.Eski ve yeni yapılar uyum içinde.
Şehrin gezilecek görülecek bir çok yeri olmasının yanı sıra gece hayatı da ayrı bir değişik-ayrıntıya belki sonra girerim :) -
Eski şehir meydanı ve astronomik saat görülmesi gerekenlerin başında geliyor.
Eski şehir meydanının etrafında bir çok tarihi yapı vardır ve meydana açılan her sokak sizi güzel yerlere götürür garanti ederim :)
Meydanda olmanın zevkiyle oradaki sokak sanatçılarını izleyerek /dinleyerek siyah biranızı yudumlamanızı tavsiye ederim.
Tabii ki buradaki turistlik mekanlardan daha güzel biraları olan mekanlar ve hatta kendi biralarını üreten restorantlar da var.Onları da mutlaka denemelisiniz.Yemekleri ağız tadımıza pek uymasa da bira bu konuda size çok yardımcı olacaktır.

Astronomik saat ise her saat başı size canlı  ve anlamlı ir gösteri sunar.Bir çok farklı hikayesi olmasına rağmen üzerindeki figürlerin anlamları çok önemlidir ...
Elinde ayna olan: Kibir ve kendini beğenmişliği
Elinde altın kesesi olan yahudi: Açgözlülük ve faizciliği
İskelet: Gelen ölümü
Mandolin çalan Osmanlı: Keyif ve eğlenceyi sembolize eder.
Animasyonda her saat başı iskelet elindeki zili çalar,başını sallar ve bunu duyuyorsanız ölüm size yakın, geliyor der. diğer figürler de kafalarını sağa sola çevirip ölümü kabullenmezler...

Tepedeki büyük katedrali ve oraya giderken tırmanacağınız merdivenlerin zevkini de ayrıca kaçırmayın derim :)
Tabii başka gezebileceğiniz bir sürü katedral, kilise kale vs. var.Ama bu geziden edindiğim tecrübe gösteriyor ki insanın aklında kalan katedrallerin kiliselerin tarihi falan değil, duyu organlarınıza hitap edenler.Dinlediğiniz bir müzik, yediğiniz bir yemek, içtiğiniz bir bira ve ya gördüğünüz bir kız/erkek :)...
Diğer yerleri zaten gidince gezeceksiniz ya da gezdirecekler size :)



Prag' a kadar gelip de seks müzesine girmemezlik olmaz dedik girdik .Vay başımıza gelenler diyesim gelmedi mi , geldi :)

Seks olgusunun 1800 yıllardan beri hiç ilerlemediğini hatta gerilediğini bile söyleyebilirim burayı gezince.Gerçi bunu antik çağ dizilerinden de anlayabiliriz ama yine de canlı canlı şahitliğini yapmak gibi birşey bu müzemsi yeri gezmek.Ustruplu bir kaç fotoğraf paylaşmaya çalışacağım ama fotoğraftakiler hakkında yorum yapmayacağım kendiniz çözün beni konuşturmayın :)




Prag'da gece hayatına gelelim şimdi de.
Geceler de en az gündüzleri kadar çok hareketli ve kötü yoldan şaşmaya meyilliyseniz  çok da tehlikeli. Afrikalı arkadaşlar burayı da  mesken edinmişler size yasal ya da yasa dışı bir çok teklifle gelebiliyorlar.Dikkat etmekte yarar var.

He şunu da söyleyeyim not olarak :
 tecrübeyle sabittir gireceğiniz mekanlara dikkat edin , hele ki yanınızda kız arkadaşlarınız falan varsa, disco, bar diye girdiğiniz yer stipriz klubü çıkabiliyor. :) He eğlenmedik mi eğlendik...Ortam güzel miydi evet :) Fiyatlar makul sayılır mıydı evet...
Ama yine de bi sorun öyle girin içeri derim...

Eveet ..
Prag'dan sonra gelelim gezinin hayal kırıklıklarından olan Berlin'e.

Havası soğuk kendi soğuk boktan bir şehirdi harbiden. Türk gittiği yeri bozuyor sanırım diye düşünmeden edemiyor insan. Avrupa şehri demeye bin şahit ister.O bile para etmez de işte neyse...

Çok turistlik bir şehir de değilmiş zaten. Ne yaptık diye sorarsanız biraz gezdik adettendir diye sonra alışverişimizi yapıp gitar çalıp şarkı söyleyen bir sokak sanatçısını dinleyip biralarımızı yudumladık .Güzel oldu mu muhteşem oldu bence :)




Sonraki durağımız Amsterdam ve Brüksel...Görüşmek üzere :)